top of page

Zamanın Büküldüğü Eşikler: İlker Selman Romanlarında Bilim, Bellek ve Beden

ree

Türk edebiyatında bilimkurgu, uzun yıllar boyunca dar bir alanın, birkaç cesur kalemin yürüdüğü bir patika oldu. Bu patikada, hem genç okurun hayal gücüne hem de yetişkin okurun düşünsel derinliğine seslenebilen yazar sayısı azdır. İlker Selman, işte bu az sayıdaki isimden biri olarak, romanlarında zamanı büküp belleği yeniden inşa eden, bilimi yalnızca bir tema değil, aynı zamanda bir varoluş meselesi haline getiren bir yazar.

Onun kaleminde teknoloji, tarih kadar kadim; ekoloji, bilim kadar stratejik; beden, toplum kadar karmaşık bir alandır. “Vordonisi”nin dalgaları arasında geçmişle yüzleşir, “Khora”nın topraklarında doğanın ikinci şansını arar, “Ribozom”un mikroskobik evreninde ise hücrelerimizin sakladığı hikâyelerle tanışırız. Selman’ın romanları, tür sınırlarını aşan, edebi ve düşünsel düzlemleri buluşturan birer keşif yolculuğudur.


Bir Yazar, Üç Dünya, Tek Mesele


İlker Selman, son yıllarda Türk edebiyatında özellikle gençlik ve bilimkurgu türünde

açtığı özgün yolculukla dikkat çeken bir yazar. Onun kaleminde bilim yalnızca bir araç

değil, aynı zamanda bir bellektir; zaman yalnızca geçip giden değil, bükülebilen bir

hakikattir; karakterler ise yalnızca kurgu değil, yaşadıkları toplumun bilinçaltından

süzülen temsillerdir. "Vordonisi", "Khora"; ve "Ribozom"; gibi serileriyle Selman, okura

hem bir anlatı deneyimi hem de bir düşünsel keşif alanı sunar.

Bu yazıda İlker Selman’ın romanlarını, bilimkurgu ile tarih, ekoloji ile etik,

biyoteknoloji ile birey arasındaki çetin gerilimlerde nasıl kurduğunu, tematik

yoğunlukla ve edebi derinlikle tartışacağız.


Vordonisi: Zamanda Yara Açmak


“Vordonisi”, yalnızca batık bir adanın yeniden yükselmesi değil, aynı zamanda

bastırılmış olanın, unutulmuş geçmişin su yüzüne çıkmasıdır. Romanın iki cildi, klasik

anlamda bir gençlik anlatısından yola çıkar, ancak çok geçmeden bizi bir Bizans

freskinin içine çeker.

Heybeliada’nın tanıdık taşlarında dolaşan kahramanlar, bir şimşekle bin yıl geriye

savrulur. Bu dönüşüm, Selman’ın zaman kavramına yaklaşımını da ortaya koyar.

Zaman onun için düz bir çizgi değil, dairesel bir akıştır; Einstein’ın bükülmüş uzay-

zaman teorisi burada hem bir metafor hem de olay örgüsünü taşıyan temel direk olur.

Karakterlerimizin Bizans dönemine taşınması, aslında belleğin bedene sirayet

etmesidir. Adalı gençler, geçmişin yargılayıcı gözleriyle karşı karşıya gelirken, aynı

zamanda kendi kültürel köklerini sorgular. Kadim Rumca isimler, karakterlerin

geçmişle özdeşleşmesi kadar, kimliğin yeniden inşasıdır.

Selman’ın en güçlü yönlerinden biri de kadın karakterlerini edilgen nesnelerden özerk

özneler haline getirmesidir. Candan’ın liderliği, Meral’in sezgisel gücü ve Sevil’in iç

görüsü, adeta romanın ahlaki pusulasını belirler. “Vordonisi”, bir macera anlatısı gibi

başlasa da, sonunda okuruna şu soruyu sordurur: Geçmişe ait olan ne zaman biter,

ne zaman yeniden başlar?


Khora: Genetiğin Eşiğinde Bir Utopia

“Khora” serisi, bilimkurgu edebiyatının ekolojik damarını besleyen nadir Türkçe

metinlerden biridir. Tatolya adında, doğayla uyumlu bir düzen kurmaya çalışan bir

toplumun hikâyesini okuruz. Ancak bu düzen, teknolojik yetkinlik kadar etik kararlara

da muhtaçtır.

Khora evreninde, genetik mühendisliğin yarattığı “ototrof” canlılar aracılığıyla

sürdürülebilir bir yaşam hedeflenir. Burada İlker Selman, doğanın kendi döngüselliğini

taklit eden bir bilim tasavvuru geliştirir. Fakat bu ütopya, yalnızca dış tehditlerle değil,

insan doğasının açgözlülüğüyle de sınanır. Tatolya'nın iç çatışmaları, teknolojik

gelişmenin daima insan eliyle sınırlandığını gösterir.

Dil ve doğa arasında kurulan bağ da önemlidir. “Khora”, Yunanca’da "boşluk" ya da

"mekân" anlamına gelir. Bu, romanın doğayla kurduğu ilişkinin metaforudur: Yer

kaplayan, ama içi potansiyelle dolu bir boşluk. Selman bu seride doğa bilimleri ile

felsefeyi iç içe geçirir. Ekolojik felaket sonrası doğaya dönmek, aynı zamanda insanın

kendi ontolojik boşluğunu doldurma çabasıdır.


Ribozom: Hücrenin İçinden Hikâyeye


İlker Selman’ın en bilimsel serisi belki de “Ribozom”dur. Adını hücredeki protein

sentezinden sorumlu organelden alan bu seri, DNA, genetik hafıza, kimlik ve

biyoteknoloji gibi ileri bilim konularını romanlaştırır. Burada hikâye artık bireyin

bedeninde yaşanır; karakterler yalnızca olaylara değil, kendi hücrelerine de tanıklık

eder.

“Ribozom: Döngüye Düşen Gölge”, bir DNA kartı aracılığıyla geçmişte yaşanmış

olayların yeniden görüntülenmesini konu alır. Bu kurgu, belleğin artık yalnızca

zihinsel değil, genetik bir fenomen olduğunu savlar. Seri ilerledikçe, bilginin etik

boyutu ve bilimin sınır tanımayan tutkusu ana mesele haline gelir. “Gümüşkaya” ve

“İçimdeki Ateş” gibi devam kitaplarında, Selman’ın karakterleri artık bilim insanı değil,

adeta modern zaman kahramanlarıdır: Bilim ve vicdan arasında ezilen birer figür.

“Ribozom”, genç okura yönelik yazılsa da, içerdiği bilimsel doğruluk ve kuramsal

temel, onu her yaş grubuna hitap eden nadir eserlerden biri yapar. Roman yalnızca

teknolojiyi değil, bilginin nasıl kullanıldığına dair derin bir etik tartışma da içerir.


ree

Temalar Arasında Köprüler: Zaman, Doğa ve Bilgi


Üç seri farklı zamanlarda, farklı teknolojilerle ve farklı karakterlerle yazılmış gibi

görünse de, Selman’ın yazarlık bilinci onları birbirine bağlar. Ortak temaları şu şekilde

özetleyebiliriz:

Zaman: Vordonisi’de bükülür, Khora’da yavaşlar, Ribozom’da genetik belleğe

dönüşür.

Doğa: Vordonisi’de mitolojik bir manzara, Khora’da ekolojik bir ütopya, Ribozom’da

biyolojik bir gerçekliktir.

Bilgi: Tüm romanlarda bilgi hem bir kurtuluş hem bir tehdit unsuru olarak yer alır.

Bilgiye ulaşmak kolaylaşsa da, onu nasıl kullandığımız asıl meseledir.

Selman, bu temaları işlemede ne yalnızca didaktik olur, ne de salt macera

peşindedir. Onun amacı, düşünmeye teşvik eden ama duygusal bağ kurmayı da

ihmal etmeyen romanlar yazmaktır. Bu sebeple eserleri yalnızca gençler için değil,

yetişkinler için de güçlü bir okuma deneyimi sunar.


Türk Bilimkurgusunda Bir İzlek Kurmak


İlker Selman’ın romanları, yalnızca edebi bir başarı değil, aynı zamanda kültürel bir

katkıdır. Türkiye’de bilimkurgu, hâlâ hak ettiği ilgiyi görmemişken, Selman hem anlatı

biçimiyle hem de tema seçimiyle bu alanı derinleştirmiştir.

“Vordonisi” ile tarihle, “Khora” ile doğayla, “Ribozom” ile bilimle kurduğu bağ, bize

gösteriyor ki İlker Selman’ın edebiyatı bir köprü edebiyatıdır. Bilgiyle duyguyu,

geçmişle geleceği, bireyle toplumu birbirine bağlayan bir köprü.

Bu köprüden geçmek isteyen her okur, kendini bambaşka bir ufukta bulacaktır.


GÜLENDAM SİR SOKULLU



 
 
 

Yorumlar


bottom of page