top of page

"Bir yıl sonra Bolonya’da kahve içmek dileğiyle..."



















Sevgili Eylül


Bugünlerde inanılmaz bir değişim sancısı yaşıyorsun. Hayatımızda her değişim sancılıdır. Her şeyden önce konfor alanını bırakıp daha farklı bir alana doğru evriliyorsun. Kafanda birçok deli sorunun olduğunun farkındayım. Yapman gereken bunları çözmek için acele etmemek.

Ne deriz, her şeyin zamanı var. Olgunlaşmalı, olgunlaşmayan ham meyve nasıl tat vermez ve kendi özelliklerini yansıtmaz ise olgunlaşmayan fikir de aynıdır.

 

Belki de genç olmanın en büyük zehri budur: Hayatta yapmak istediklerini olgunlaştırmadan ilk anın heyecanı ile başlamak. Bunun sonrasında, sürekliliğinin gerçekleşmemesi veya yaşanan ilk zorlukta mücadele alanı terk edilince yüzyılın hastalığı depresyon, pusuda bekler.

Pazartesi günü kendini bulma ve insanların davranışlarını sorgulama konusunda çok kararsızdın. En büyük merakın nasıl oluyor da insanlar benim kadar ince düşünemiyor diye dert ediniyor; yok yok dert edinmeyi çoktan bırakmıştın anlamlandırmaya çalışıyordun.


Empati zor bir yetenek, “kendimi senin yerine koydum, düşündüm, böyle yapardım” demek yeterli ve doğru bir uygulama mı? Bana sorduğunda hayır demiştim.

Empati zor bir yetenek, insanın kendini bir başkasının yerine koyması demek; onu tanıması, yaşamını bilmesi, önceliklerini, sevdiklerini, sevmediklerini bilmesi demek. Kısacası onu tanımak demek.


Bu bilgiler yok ise birey nasıl empati kurabilir.

Sana gelecek olursak, sevdiklerini her şeyi ile tanıdığın için fazla empati kuruyorsun. Sevdiklerinin hatalarını görmeyebiliyorsun. Hayır hayır aslında görüyor, ama görmezden geliyorsun ve bu insana görememekten daha çok acı veriyor. Koşulsuz bir sevgi seninki; annenin çocuğunu sevmesi gibi…


Anladığını düşünüyorum. Sen tüm sevdiklerinin annesi olamazsın. Eylül’sün sen…

Bu serüvende insanları değiştiremezsin. Sadece hayatından çıkarttıkların ve hayatına kabul ettiklerin olabilir. Ama bu serüvende değiştirebileceğin bir şey var: O da kendinsin… Farkı bununla yaratacaksın.


İnsanlarla olan ilişkilerinde her zaman verdiğin kadar alamazsın. Bazen hep verir, hiç alamazsın. Sanırım uzun süredir hep verenler kulübünün üyesiydin. Bu kulübe üyelik felakettir, mutsuzluktur.


Seninle başladığımız yolculukta ulaşmamız gereken en önemli duraklardan biri bu farkındalığı yaşamandı. Son görüşmemizden önceki görüşmemiz bu farkındalığın başladığını gösterdi bana…


Bundan sonrası ise artık kendinden beklentilerini ortaya koyup yön vermek olmalıdır.


Kendi içinde insanları değiştiremeyeceğini ama kendini değiştirebileceğini anladığın an hayatta büyük değişim başlıyor. Büyük değişimler bireyin kendi içinde yaşadığı farkındalığın, kabullenişinden sonra başlayan hareketin bir sonucudur.


Daha sonraki görüşmelerimizde bu değişimin izlerini görmek paha biçilemezdi. Bu izler henüz emeklese de güzel yerlere gideceği çok belli.


Hayatta zaten emekleme, yürüme, koşma ve dinlenme egzersizinden oluşan bir süreç değil mi?


Bazen özellikle de böyle zamanlarda hayatın üstüne üstüne geldiğini hissettiğinin farkındayım. Hayat herkese yeşil ışık yakarken neden kırmızıyı benim için yaktı diye düşünüyorsun. Sadece değişimle birlikte yapacaklarına odaklanman için bu bir nefes…

Eylül, bu nefesi yeterince almazsan neydi esprimiz “maymunlaşırsın”. Lütfen maymunlaşmadığımız günlerimiz olsun.


Sevgili Eylül, ne demiştik her şey bir rüya ile başlar. Rüyanı mümkün ya da imkânsız yapmak senin elindeydi…

Bir yıl sonra Bolonya’da kahve içmek dileğiyle…

Ama Zeki Müren dinleyerek ve plaktan…

 

Müzik önerisi



158 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page