“Kırmızı Zambak”ın Çiçek Açtığı Gün
- Kafekültür Yayıncılık
- 18 Nis
- 2 dakikada okunur

Anatole France’ın 181. doğum günü vesilesiyle, Paris’in edebi belleğine ve bir romanın içsel yankılarına yolculuk
Paris’in taş kaldırımlarında yankılanan zarif bir ayak sesi… Kitapçı raflarında sararmış sayfalardan taşan düşünceler… Bir yazar düşünün ki, Fransa’nın belleğinde yalnızca bir sanatçı olarak değil, aynı zamanda bir vicdan olarak yaşamış olsun. 16 Nisan 1844’te Paris’te dünyaya gelen Anatole France, hem doğduğu şehre hem de çağının çelişkilerine ayna tutan, Fransız edebiyatının en etkileyici kalemlerinden biri olarak bugün hâlâ okunuyor, düşünülüyor ve hissettiriyor.
Paris’in Kalbinden Yükselen Bir Kalem
Asıl adı François-Anatole Thibault olan Anatole France, Paris’in tarihi merkezlerinden biri olan Quai Malaquais üzerinde, eski kitaplar satan bir babanın dükkanında doğdu. Belki de onun kelimelere bu denli duyarlı, düşüncelere bu kadar keskin bir estetikle yaklaşması, çocukluk yıllarını bu kitap kokulu dükkânda geçirmesindendi.
Saint-Louis Koleji’nde aldığı klasik eğitimle donanan genç Anatole, Victor Hugo’nun gölgesinde, Voltaire’in ironisinde, Rousseau’nun ahlaki tutkusunda yürüdü. Yazar olmaktan çok daha fazlasını istedi: Toplumu gözlemleyen ve ona ayna tutan bir tanık olmak.
Bu özelliği, onu zamanla yalnızca romanlarıyla değil, aynı zamanda Dreyfus Davası’nda gösterdiği tavırla da Fransa’nın kamu vicdanı haline getirdi. Haksızlığa karşı ses çıkaran bu yumuşak ama kararlı adam, 1921 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görüldüğünde, komite onun için şu ifadeyi kullanmıştı: “İnsanlık idealine hizmet eden parlak bir edebiyat ustası…”
Floransa’nın Gölgesinde Bir Aşk: Kırmızı Zambak
1894 yılında yayımlanan Kırmızı Zambak (Le Lys Rouge), Anatole France’ın yalnızca estetik bir romanı değil, aynı zamanda onun ruhunun ince kıvrımlarında yankılanan derin bir iç dünya tasviridir. Romanın baş karakteri Thérèse Martin-Bellème, varlıklı ama ruhen hapsolmuş bir kadındır. Aşkı, tutkuyu ve entelektüel doyumu ararken, Paris’in elit çevrelerinden Floransa’nın Rönesans’a tanıklık eden eski sokaklarına kadar savrulur.
Roman, bir aşk hikâyesi gibi görünse de, aslında sanatla, inançla, sadakatle ve özgürlükle sınanan insan ruhunun öyküsüdür. Yazarın hem toplumsal ikiyüzlülüğü eleştiren hem de bireyin duygusal yalnızlığını işleyen zarif ve hüzünlü üslubu, okuru neredeyse büyüler.
“Bazı aşklar yalnızca kalpte değil, fikirlerde yaşar. Bu yüzden daha çok acıtırlar…” diye fısıldar satırlar arasında Anatole France.
Romanın geçtiği Floransa da, adeta bir karakter gibi metne dâhildir. Michelangelo’nun izleri, Arno Nehri’nin sükûneti, çan kulelerinden sarkan zaman… Hepsi Thérèse’in içsel yolculuğuna fon oluşturur.
Zamanı Aşan Bir Düşünür
France, eserlerinde dinin dogmalarına karşı çıkarken, maneviyatı yadsımaz; iktidarı eleştirirken, düzenin çökmesini istemez. Bu zarif denge onun eserlerini birer “ahlaki roman” haline getirir. Penguenler Adası, Tanrıların İsyanı, Bir Meleğin Asi Günlüğü gibi eserlerinde hep bu ironi yüklü, ama vicdani bir söylem hâkimdir.
O, Paris’in o çağdaş edebi salonlarında, Mallarmé’lerin, Proust’ların, Zola’ların konuştuğu bir ortamda, her zaman biraz daha uzak, biraz daha düşünceli durdu. Kimi zaman eski bir Latince deyişi hatırlatırdı sesi:
“Sapere aude” — bilmeye cesaret et.
Modern Okura Miras: Dingin Bir İsyan
Bugün Anatole France’ın adını taşıyan caddeler, kütüphaneler, okullar var. Ama onu gerçekten anmak isteyenler için en doğru yol, Kırmızı Zambak’ı eline alıp bir Floransa sabahında, Thérèse’in içindeki sessiz çığlığa kulak vermek olacaktır. Çünkü onun kaleminden dökülen her cümle, aslında bir uyanış çağrısıdır.
Paris'in gri sabahlarında, Seine kıyısındaki sisin içinde hâlâ yankılanan bir cümle gibi:
“İnsan, sevdiği kadar var olur. Ama en çok, neyi susturduğuyla tanınır…”
Editörün Notu:
Anatole France’ın doğum günü vesilesiyle, Kafekültür tarafından titizlikle hazırlanan özel baskı Kırmızı Zambak edebiyatseverlerle yeniden buluştu. Hem Anatole France’a hem de zamanın ruhuna bir selam vermek isteyen her okur, bu kitabı yalnızca okumak değil, yaşamak isteyecek.
Comentários