top of page

Ada'nın Işığı



Sevgili Adacığım


İlk tanışmamızı hatırlıyorum güzeller güzeli bir kız. Upuzun saçlar, buğday rengi bir ten, koca koca gözler, duruşun, tavrın edan ile tam bir hanımefendi duruyordu karşımda.

Birbirimizi tanımaya başladık. Kendin ile ilgili sorular yöneltmeye başladığımda içindeki o derin girdabı ve bilinmezliği aralamaya başladığımızı fark ettim.

Kendine her konuda güvenin neredeyse tamdı. Kıyafet seçimi, saç stili, sevdiğin yemekler, arkadaş seçimin, arkadaşlıktan beklediklerin, hayata karşı tutumun, davranışlar, dürüstlük, doğruluk; bu süreçlerde gösterdiğin kararlılık…

Hatırlarsan çok samimi bir arkadaşın ile yollarını ayırmıştın. Tekrar onun ile konuşmayı düşünmedin. Çünkü, dedin yalan söyledi. Arkadaşın ile birçok paylaşımın olmasına rağmen hala bu konuda inanılmaz bir kararlılık gösteriyorsun.

Gelelim beyninin, kalbinin ve bedeninin diğer bir kısmına hatta içindeki derin girdaba…

Bu girdabın tek bir giriş noktası vardı: Başarısızlık. Kendini asla akademik anlamda ya da IQ gerektiren durumlarda başarılı hissetmiyordun. Akademik bir başarıya sahip olabileceğini düşünmemiştin. Düşünemiyordun. Hayatında başardığın ne var bana bir başarını anlatır mısın dediğimde gözlerini açıp meydan okur gibi ama arkasındaki hüznü gizleyerek “yok” dedin.

Hemen arkasından bunu konuşmak zorunda mıyız?

Ben ise kendi kendime soruyordum. Nasıl olur diyordum?

Nasıl hiçbir şey olabilir?

Hiç mi bir şey başarmış olamaz?

On üç yaşına kadar bir bireye başarılı olduğu hiç mi hissettirilmez? Ayrıca süreçte bu başarısızlık hissinin aileden değil de okul başlamasıyla gelmesi ayrı üzücü. İlk defa bu kadar farklı bir başarısızlık hissinde biriyle tanışmıştım. Bunu okurken hafif gülümsediğini hayal ediyorum.

Bir insanın başarıyı sürekli başkalarında görmesi, sürekli başkalarının başarılarını alkışlaması, kendisi için başarısızlığı kabul etmesi ve bu duygu ile yaşamaya çalışması kabul edilebilir gelmiyordu.

Bunları ara ara seni incitmeden konuşmaya çalıştık. Diğer alanlarda bu kadar güçlü bir kızın burada aynı gücü dayanma gücü olarak kullandığını görmek ve tüm bu potansiyeli başarıya kanalize etmek o kadar zorluyordu ki beni…

Konuşmalarımızın çoğu ilkokul yıllarında yaşadıkların ve kısmen sonrası vardı. Anlatırken bazen gözyaşların sakin sakin akarken bazen sessiz bir çığlık gibi, bazen ise gözlerinde acı bir tebessüm ile anlattın. Devem etmek istemediğinde öğretmenim ya söyledim işte ya da bu konuyu anlatmasam olmaz mı? diyerek devam ediyordun.

Görmediğin ise anlattıkça karanlık dehlizlerinin içine ışıkların süzülmeye başlamasıydı.

Kendime sürekli nasıl diyordum?

Nasıl diyordum nasıl olu da Ada’nın ışığını çıkartabilirsin?

Bu ışığı nasıl keşfedebiliriz?

Seni keşfetmek bir şeyler bulmak için kendime sürekli ne yapabilirim diye sorarken yeni yöntemler de deniyordum.

İlk fark edişim hızlı okuma çalışmalarında oldu. İnanılmaz bir görsel zekân vardı. Hem çok kalıcı hem de oldukça hızlıydı.  Anlık (saniyelerle gördüğün) gördüklerinin fotoğrafını çekip kısa süreli belleğine atabiliyordun. Anlattığım küçük yöntemlere önce itiraz edip sonra uyguladığında bilginin zihninde ne kadar uzun süre kalabildiğini gördün.

Aslında bu gerçekten inanılmazdı. Nasıl olabilirdi birçok şeyi çok net hatırlıyordun. Bunu derslerde denemeye başladık. Evinizin salonundaki kütüphanenin altı rafına altı dersi yerleştirdik. Ara ara sorduğumda bilgiler aynen duruyordu. Her şey çok netti.

Bilginin bu kadar net olarak zihninde kalırken, nasıl şimdiye kadar hep başarısız olmuştun, anlaşılması oldukça zor. Görsel hafızanı dersler üzerinde bu kadar etkin kullanabilirken nasıl hala yetersiz olduğunu inanıyordun. Einstein boşuna dememişti: “Önyargıları parçalamak, atomu parçalamaktan zordur.” Benim işim ise önyargıları kırmaktı. Adacığım özellikle senin, akademik başarın anlamında kendine karşı oluşturduğun o kadar çok önyargı var ki…

Zeplinden olduğumuz yere baktığımızda geldiğimiz noktanın gerisi çorak topraklar nasıl çatlaklarla dolu olursa senin de zihnin ve belleğin birçok olumsuzluk ile doluydu.

Uzun zamandır uğraşımız bu çorak topraklardan çıkışımızı müjdeler gibi…

Ne dersin?

Bu defa öneri ile gelen sensin, sanırım iki hafta önceydi. Öyle bir heyecan ile karşıladın ki beni, hemen anlatmaya başladın. En korktuğundu matematik dersi ve sen bunu nasıl başarabileceğin ile ilgili planlama yapmıştın. Aşama aşama yapacakları, materyallerini, her şeyi hazırlamıştın. Kafanda her şey hazırdı. Bu senin yolculuğunda inanılmaz bir dönüm noktası idi.

Bu planı uygulayabilirsen harika olacak, zihnindeki tüm çorak topraklarına su gelip yeşertecekti.

Şimdi önümüzde tek bir engel kaldı o da yüzyılımızın en büyük hastalığı tembellik…

Sevgili Adacığım, umarım girdiğimiz yeni dönemeçte tembellik vadisinden etkilenmeden geçerek çorak topraklarımızı yeşertiriz…

Sevgiyle kal…


 

Müzik önerisi: https://youtu.be/EKkzbbLYPuI 

 

 

 

148 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page