top of page

FREUD Sözlük

ree

Freud üzerine yazmak, onun için daima kişisel bir hesaplaşma oldu. İlk kitabı Ruh ve Haz: Sigmund Freud, düşünürle kurduğu en içten yüzleşmelerden biriydi. Ardından kaleme aldığı Sigmund Freud ve Kadınlar, Freud’un en tartışmalı alanını, kadın cinselliği ve feminen bilinçdışını odağa aldı. Daha sonra Jacques Lacan üzerine hazırladığı derleme ise Freud’un izinden giden bir öğrencinin, psikanalizi nasıl yeniden inşa ettiğini ortaya koyuyordu.

Şimdi ortaya çıkan bu sözlük, o üç kitabın ardından bir tür “dördüncü yüzleşme” niteliğini taşıyor. Ancak bu kez mesele, Freud’un biyografisi ya da özel ilişkileri değil; doğrudan onun kavramlarının evreni. 220 terim, yalnızca Freud’un cümlelerinden değil, çağının kültürel ve entelektüel ikliminden de süzülerek bir araya getirildi. Bu çalışma, bir anlamda Freud’un kavramlarını tek tek incelemekten ziyade, onların arasında gizli olan ağları görünür kılmayı amaçladı.

Freud’un fikirleri, ona her zaman yalnızca bir bilimsel çerçeve değil, aynı zamanda bir edebiyat, bir felsefe, hatta bir siyaset dili olarak göründü. Bu nedenle sözlük, önceki üç kitabının gölgesinde doğsa da kendi başına bağımsız bir harita haline geldi.



Freud Sözlüğü’nü yazmaya sizi iten en güçlü neden neydi?

Freud benim için yalnızca bir kuramcı değil, çağımızın düşünsel haritasını çizen bir yol göstericiydi. Onun kavramlarıyla ilk karşılaştığımda, bunların sadece psikiyatriye ya da terapiye değil, edebiyata, siyasete, sanata da sirayet ettiğini gördüm. Daha önce Freud üzerine yazdığım kitaplar, onunla kişisel bir hesaplaşma gibiydi. Bu sözlük ise o hesaplaşmayı derleyip toplama ve kalıcı bir kaynak bırakma arzusundan doğdu.

Freud’un kendisinin de dediği gibi: “İnsan kendi evinin efendisi değildir.” Bu söz, bilinçdışı kavramının sadece teorik bir keşif olmadığını, günlük hayatın bütün katmanlarına sızan bir hakikat olduğunu gösterir. Benim için Freud Sözlüğü, işte bu hakikati Türkçe okura taşımak, dağınık metinler arasında dolaşan fikirleri bir araya getirmek anlamına geliyor.


Bu sözlüğü, daha önce Freud üzerine kaleme aldığınız kitaplardan ayıran özellik nedir?

“Ruh ve Haz: Sigmund Freud” ya da kadınlarla ilgili yazdığım metinlerde daha çok Freud’un kişiliğine, deneyimlerine ve çağının bağlamına odaklanmıştım. Bu sözlükte ise doğrudan kavramların dünyasına girdim. 220 terimi, bir düşünce atlası gibi yan yana getirdim. Bu kitap, okurun Freud’un kavramları arasında kaybolmak yerine, onları anlaması ve yeniden kurması için bir kılavuz niteliği taşıyor.

Freud’un Rüyaların Yorumu’ndaki ünlü ifadesi hâlâ kulağımda: “Rüya, bilinçdışına giden kraliyet yoludur.” Benim sözlüğüm de bir anlamda okuru o yola davet ediyor. Freud’un kavramlarıyla uğraşırken bir defterde toplanmış notlar gibi değil, bir evrenin haritası gibi karşıma çıktılar. Dolayısıyla bu kitap, kavramların birbirine açılan kapılarını göstermek isteyen bir kılavuz olarak şekillendi.


Terimleri seçerken en çok hangi ölçütleri gözettiğinizi paylaşır mısınız?

Her şeyden önce Freud’un kendi metinlerinde geçen kavramlara yer verdim. Sonra onun izinden giden ya da ona karşı çıkan psikanalistlerin geliştirdiği ama Freud’suz anlaşılamayacak terimleri ekledim. Bir de çağın ruhunu anlamak için gerekli, Freud’un düşüncesiyle kesişen kavramlara yer verdim. Yani sözlük, yalnızca Freud’un sözleri değil; onunla birlikte konuşan, tartışan, hatta ona itiraz eden bir entelektüel dünyanın da aynası oldu.

Mesela “Oidipus Kompleksi”ne yer verirken sadece Freud’un tanımını almakla kalmadım; aynı zamanda Sophokles’in tragedyasından aktarımları, 20. yüzyıl edebiyatındaki yankılarını ve çağdaş psikanalistlerin itirazlarını da ekledim. Freud’un Totem ve Tabu’daki satırları ise benim için yol gösterici oldu: “İnsanın en eski suçunun yankısı, kültürün her tabakasında yaşamaya devam eder.” Bu söz, bir kavramın sadece psikolojik değil, kültürel bir iz de taşıdığını hatırlatıyordu.

ree

Bu kitabın yazım sürecinde sizi en çok zorlayan kavram hangisiydi?

Zorlandığım kavramlardan biri “narsisizm” oldu. Freud’un 1914 tarihli Narsizm Üzerine makalesinde ortaya koyduğu tanım, sonradan çok farklı yönlere çekildi. Kavramı hem klinik literatürde hem de kültürel analizlerde farklı bağlamlarda görmek, sözlükte bunu dengeli biçimde sunmayı zorlaştırdı. Ancak Freud’un şu satırları bana yol gösterdi: “İnsanın kendine duyduğu sevgi, başkalarına yönelttiği sevginin kaynağıdır.” Bu ifade, narsisizmin sadece bir patoloji değil, aynı zamanda sevginin ilk durağı olduğunu gösteriyordu.


Freud’un kavramlarını bugün tartışmaya açmak size ne hissettiriyor?

Freud’un kavramları üzerinden bugünü okumak, zaman zaman ürkütücü oluyor. Çünkü “bastırma”, “aktarım”, “savunma mekanizmaları” gibi terimler hâlâ bireysel ve toplumsal hayatımızı açıklıyor. Örneğin siyaset dilinde görülen tekrarlar ya da kolektif unutkanlık, Freud’un bastırma teorisiyle şaşırtıcı biçimde örtüşüyor. Freud’un Uygarlığın Huzursuzluğu’nda yazdığı şu satırlar bugün de geçerli: “İnsan, kendi mutluluğundan vazgeçerek uygarlığa boyun eğer.” Bu söz, birey-toplum ilişkisindeki gerilimi hâlâ anlamamıza yardım ediyor.


Sözlüğün Türkçedeki psikanaliz literatürüne katkısını nasıl görüyorsunuz?

Türkiye’de psikanaliz literatürü çeviri metinler üzerinden gelişti, ama kavramların dilimizdeki karşılıkları konusunda hâlâ ortak bir uzlaşı yok. Bu sözlük, Freud’un metinlerinden hareketle kavramlara Türkçe karşılıklar öneriyor. Böylece hem öğrenciler hem araştırmacılar için bir “ortak dil” yaratmaya katkıda bulunmayı hedefliyor. Freud’un kendisi “psikanaliz” kelimesini icat ederken ne kadar tereddüt yaşadıysa, ben de Türkçede aynı sorumluluğu hissettim.


Sizce Freud’un kavramları günümüzde hâlâ ne kadar güncel?

Freud’un kavramları elbette kendi çağının ürünüdür, ama bugün hâlâ bireyi ve toplumu anlamak için vazgeçilmezdir. “Bilinçdışı”, “rüya yorumu”, “bastırma” ya da “aktarım” gibi kavramlar terapötik bağlamda yaşamaya devam ediyor. Dahası, gündelik hayata da sızmış durumda. Bugün bir politikacının dil sürçmesini konuştuğumuzda aslında Freud’un “Freudçu hata” kavramına başvuruyoruz.

Freud’un Günlük Yaşamın Psikopatolojisi’ndeki şu cümle, bugünü de açıklıyor: “Rastlantı dediğimiz şeyin ardında, çoğu zaman bilinçdışının izleri vardır.” Sözlüğü hazırlarken fark ettim ki, bu kavramların güncelliği onların esnekliğinde gizli: Bir yandan kliniğe, bir yandan kültüre dokunabiliyorlar.


Freud’un kadınlarla ilgili görüşleri sıkça tartışılır. Siszin de çok aşikâr bir "Sigmund Freud ve Kadınlar" kitabınız var. O kitabın başka bir yüzü olarak bu sözlükte bu konulara nasıl yaklaştınız?

Freud’un kadın cinselliğine dair görüşleri, onun en çok eleştirilen yanıdır. “Penis kıskançlığı” ya da “kadın cinselliğinin gizemi” gibi kavramlar, feminist teorisyenler tarafından sıkça sorgulandı. Ben sözlükte bu maddelere hem Freud’un kendi yazılarındaki ifadeleriyle hem de eleştirileriyle birlikte yer verdim. Böylece okur, yalnızca Freud’un perspektifini değil, ona yöneltilmiş itirazları da görebilecek.

Freud, Yeni Bir Kadın Psikolojisi Üzerine yazısında şöyle demişti: “Kadının doğasını anlamak, bize insan ruhunun en derin sırlarını da açacaktır.” Bu söz, onun kadın cinselliğini merkeze almasının nedenini gösteriyor. Fakat bu yaklaşımın sınırlı yanlarını da sözlükte göstermeyi görev bildim. Çünkü Freud’un kavramları, eleştirilerle birlikte düşünülmedikçe eksik kalır.


Freud Sözlüğü’nü yazarken sizi en çok etkileyen kişisel keşfiniz ne oldu?

En çok etkilendiğim şey, Freud’un kavramlarının görünmez bir ağ gibi birbirine bağlı olmasıydı. “Rüya”dan “bilinçdışı”na, oradan “aktarım”a geçtiğinizde hep aynı bütünün içinde dolaştığınızı hissediyorsunuz. Bu bütünlük bana şunu düşündürdü: Psikanaliz sadece bir tedavi yöntemi değil, aynı zamanda bir düşünme biçimi, bir yaşam felsefesi. Freud’un Rüyaların Yorumu’ndaki satırları bunu özetler: “Rüyada arzular kendilerine bir yol bulurlar; gizlenmiş ama asla yok olmamışlardır.” Benim için de bu söz, psikanalizin özünü anlatıyor. Sözlük çalışırken bir terimden diğerine geçişte hep bu sürekliliği gördüm.


Bu kitabı eline alacak okura son olarak ne söylemek istersiniz?

Bu kitap yalnızca bir sözlük değil, Freud’un düşüncesine açılan bir yolculuk davetidir. Okur, herhangi bir maddeyi açtığında sadece tanım değil, Freud’un dünyasına açılan bir kapı bulacak. Orada kavramlar kadar, çağın ruhu, edebiyat, sanat ve felsefe de yer alıyor.

Freud’un Uygarlığın Huzursuzluğu’ndaki şu cümle, bu yolculuğun özünü özetler: “İnsanın mutluluk talebi ile uygarlığın talepleri arasında bir çatışma vardır.” Ben de bu sözlüğü, tam da bu çatışmayı anlamak isteyenlere sundum. Umarım okur, bu kavramlar aracılığıyla kendi hayatına da yeni bir gözle bakar.




 
 
 

Yorumlar


bottom of page