Cumba Kültür Sanat Platformu Başkanı ve kurucularından Deniz Ayfer Tüzün ile yayınemizde yayımlanan ilk Cumba kolektif kitabı CUMBA KAMP ÖYKÜLERİ 1 hakkında söyleşi yaptık. Merak edenler ve tüm diğerleri için SANAT VARSA HAYAT VARDIR sözünün tam arkasında duran "Cumba" çok aktif, dinamik bir sosyal kültür projesi. Birbirine sımsıkı sarılmış, aydınlık yüzlerin kolektifi adeta. Hemen okumaya başlayın konuşmamızı hak vereceksiniz.

Size sorulacak en klasik soru olacaktır ama, Cumba Sanat ve siz… Nasıl başladı? Tabii aynı zamanda neydi size Cumba kapısını açtıran.
Aslında bu soruya çok kısaca “bir gün gerek duydum ve böyle bir platform kurmaya karar verdim” demek gibi bir yanıt da verebilirdim, ama işte bütün mesele tam da bu “gerek duyma” kısmında. Benim edebiyatla olan yakınlığım “gençliğimde şiir yazardım” aşamasıyla başlamadı. İlk şiirimi 2007 yılında yazdım. Ama lise yıllarımdan itibaren de sayısız şiir kitabı okudum. Hatta öyle ki, başka türleri okumaya 90’lı yılların ortasında başladım diyebilirim. Sonrasında sadece şiir yazarak geçen bir sürecim oldu ve 2014 yılında Soma’ya Vefa Gecesi adlı özel bir programa davet edildim. İlk kez de orada kendi şiirlerimden birini seslendirdim. Aynı yıl bu kez de Moda Festivali’ne davet edildim. Ertesi yıl bu davet tekrarlandı ve ben yine katıldım. İşte benim için bu üç organizasyon aslında, Cumbayı ortaya çıkarmakta dönüm noktasıydı. Şiir seslendiren insanların hep aynı yüzler olması, bu işlerin bir anlamda kazanç işine dönüştürülmesi bana ilk şunu düşündürdü: “Sanat yapılacaksa, insanlar bir araya getirilecekse, bu çıkarsız, gönülden ve istikrarla yapılmalı.” Bunu düşündüm ve bu bende bir gereklilik duygusu oluşturdu. Hiç vakit kaybetmeden de 12 Ekim 2015’de Cumba Kültür Sanat Platformu’nu kurdum. Platformun aslında hikâyesi çok uzun ama en önemli hikâyelerinden biri, ismi. Anneannem bir Midilli mübadili. Şiir yazan, şarkı söyleyen ve dedemi evlerinin cumbasındayken bunlarla bir anlamda tavlayan kadın. Biz küçükken “Cumba” kelimesi çok geçerdi hikâyelerinde. Ben de platforma hiç başka isim düşünmedim açıkçası ve direkt “Cumba” dedim o kadar.
Kişisel olarak ya da tabii göreviniz olan Cumba da var. Yola nasıl devam ediyorsunuz? Neler yazıyor ya da yazmıyorsunuz mesela? Ya da Cumba neler yapıyor ya da yapmıyor?
Öncelikle Cumba içerisinde 2016’dan itibaren atölyeler yapıyoruz. Yazarlık ve Tiyatro atölyelerimiz bizim lokomotiflerimiz. Bunları başlatırken önceliğim, kadınlar ve gençlerdi. Yazmak, hayalini gerçekleştirmek, medeni cesaret dediğimiz olayı ortaya koyabilmek bence bu ülkede her kadının ve gencin özellikle hakkı. Biz İstanbul gibi koca bir kentin, Üsküdar gibi tarihi kültür ve sanatla dolu bir ilçesinde ve kültür seviyesi oldukça yüksek bir mahallesinde kurulduk. O mahallenin, İcadiye’nin insanıyım ben. Başka bir yer düşünemezdim. Yanımdaki dostlarımın da çoğu Üsküdarlı. Biz bu yüksek kültür seviyesinin içinde bile kadınları ve gençleri bu anlamda önceledik. Ki bazı noktalarda da eriştiğimiz, ulaştığımız çok insan oldu. Örneğin tiyatroda kırk civarı kadını sahneye çıkarttık. Yazmaya cesaret edemeyen çokça kadına kapı açtık. Üniversite öğrencilerine destekleyici olduk. Bunlar uzar gider. Ve işte bunlar ve benzerleri Cumba’nın yapmaya kesin olarak devam edeceği işler. Bütün bu yoğunluğun, iş ve çalışma ortamının içinde elbette benim de kişisel bir yolum var. Şiirle başlayan yazma yolculuğum üç şiir kitabından sonra tiyatro oyunlarına ve öyküye de dokundu. Bunları yapmaya devam edeceğim doğal olarak. Ama Cumba için hala proje üretiyor ve bu projelerin hayata geçebilmesi için, abartısız gece gündüz çalışıyorum. Ki bu aşamada Cumba içerisindeki çok kıymetli dostlarımın, benim için çok özel desteği de en önemli enerji kaynağım. Kısacası doğru, iyi ve gerçek olanları yapmaya devam edeceğiz. Bizim için de benim için de gerisi boş.
Yazdıklarınızda bir salık verme, bir önerme önceliğiniz ya da amacınız var mı?
Örneğin şiirlerimin neredeyse tamamı, öyküseldir. Mutlaka bir şey anlatırım şiirlerimde. Tiyatro oyunlarımda da öyle. Kimisinde kentsel dönüşümü anlatmışım, kimisinde 12 Eylül’de bu ülkeden giden bir kadının çocukluk arkadaşlarına özlemini, kiminde ise eskiyle yaşayan bugüne adapte olamayan insanları. Temelinde hep insan ve kadın var bunların. Öykülerimde de genelde tamamen hayal gücü var diyemem. Yaşadığım ya da yaşanıldığına tanık olduğum herhangi bir olay, durum veya kişi, benim için öykü konusu. Dolayısıyla da insanın –hele ki kadının- kadının olduğu bir yerde, bir önerme, bir amaç olmaması imkânsız. Galiba edebiyatı ve yazmayı çok sevme sebeplerimden biri de bu.
Yazdıkça değişiyor musunuz? Ya da sizin için bir değişim olmalı mı sanatta ve sanatçı da?
Evet. Değiştiğim kesin. Bence bu kaçınılmaz. Ama önemli olan, kendinizi geliştirerek değişmek. Ben bunu yaşıyorum. Cumba için de böyle. Bazen kabuk değiştirme yoluna giriyoruz. Tabii burada daha sakin, daha ağır adımlar atmanız gerekiyor. Çünkü sizi seven, sizi önemseyen çokça insan var. Onların karşısında hep doğru, dik, sağlam ve güvenilir kalmalısınız. Kendi yazın yolculuğunuzda da böyle olmalı. Örneğin ben “kadın” temasını kullanıp bir ün peşinde falan koşmuyorum. Kendimi bu yönde değiştiriyor ve geliştiriyorum ama, oturduğum bir sırça köşkten ya da çok refah bir hayattan, dayak yiyen, öldürülen, tarlada ter döken, işkenceden geçen bir kadını ya da kadınları yazmıyorum. Bunların çoğunu bizzat hayatımda ben yaşadım zaten. Yani yazmak benim için kolay bunları. Zor olanları kolaylaştırmak için değişiyor, gelişiyor, büyüyor ve öğreniyorum. Çünkü dediğim gibi, ünlü olmak için her şeyi mubah görecek biri olup da kalitesizleşmek istemem. Ben göğsünün çeperini ölümle de başka herhangi bir şeyle de sınatacak kadar güçlü insanların sanat uğruna değişim ve gelişimi yaşayıp yaşatacağına inanıyorum. Bu benim için hayat demek.
Bu cesaretle gidecek yolunuzda hedefleriniz neler? Projeler var mı? Ve en nihayeti ne olur sözleriniz?
Bende de bizde de proje bitmez. Öncelikle Cumba açısından yanıt vereyim; evet projelerimiz var. 2024 sonuna kadar bütün detayları belirlenmiş, her açıdan hazır dört projemiz var. Geleneksel olan sanat şenliğimizin beşincisi, edebiyat kampımız, kolektif kitaplarımız, atölyelerimiz bunlardan bazıları. Benim ise 2025 sonuna kadar iki kitap projem ve iki tiyatro oyunu plan ve projem var. Kitaplardan biri karma diğeri roman olarak gelecek. Bir fanzinimiz var mesela, onun için de kafamda bazı planlar var. Netleşince belki yine sizin aracılığınızla paylaşırım. Şimdilik bunlar.
Nihayeti mi olur bilmem sevgili Kafekültür. Ama şunu söyleyeyim mutlaka; bizim “sanat varsa hayat vardır” gibi bir sloganımız var. Bu sloganın alt metninden sapmadan yola devam edecek ve doğru olmaya çalışacağız. Niyetimiz böyle düşünen ve hisseden insanlarla yollarımızı kesiştirmek. Özellikle edebiyata gerçekten gönül ve emek verdiğini savunan insanların da böyle bir yol belirlemesi gereğini buradan belirtmek istiyorum. Edebiyatta emek hırsızlığına ve kirliliğe taviz vermeyerek, tam gaz yola devam etmeli herkes. Ki bu ülkede her geçen gün kirlenen ve zorlaşanların karşısında durabilelim. Yazmak isteyen herkesi cesur olmaya davet ediyorum. İnanın ve yazın. Özellikle okuyarak bu cesaretinizi güçlendirin. Ve mutlaka ama mutlaka iyi bir gözlemci olun. Son olarak size, sizleri takip eden ve okuyan güzel insanlara ve tüm edebiyat emekçilerine sevgi ve selamlarımı gönderiyorum.
Kafekültür.
Comments